BAHÇIVAN KÖPEĞİ
Malının zekatını vermeyen fakir ve yoksulları düşünmeyen cimri kişileri Hoca Efendi (k.s) hoşlanmazdı.
bilhassa tarla ve bahçenin mahsulatından da fakirlerin hakkının bulunduğunu söylerdi.
Mal ve servetini Allah ve Resülü yolunda muhtaçlara hayır yerlerine harcayan cömert kişileri severdi.
Allah ve Resulünün de onları sevdiğini müjdelerdi.
Mal ve servetin birer emanet olduğunu yerli yerince sarf olunması gerektiğini sık sık tekrarlardı.
İçtimai yardımın önemine işaret ederdi.
Cömertliğin iyiliğini cimriliğin kötülüğünü kişi ve toplum açısından teşbih ve misallerle anlatmaya çalışırdı.
Şöyle devam ederdi:
-Bir Yörük kadını yolda ağlayarak gidermiş, karşısına gelen birisi onun öyle göz yaşı dökerek ağladığına dayanamayarak sormuş:
-Niçin böyle ağlıyorsun kendini harap ediyorsun? Demiş.
-Ben ağlamayayım da kimler ağlasın köpeğim açlıktan ölüyor demiş, o kişi tekrar sormuş:
-Şu sırtında ki torbada ki ne? demiş. Kadın:
-O ekmek demiş, adam:
-Böyle gözyaşı dökerek kendini üzeceğine ondan bir parça ekmek alarak köpeğine versen olmaz mı? neden böyle sızlanıp duruyorsun? Demiş. Kadın:
-Ekmek parayla ağlamak parasız demiş.
Hoca Efendi (k.s) dünya ve ahret açısından kendisine ve topluma mal ve servetiyle yararlı olmayan kişiler hakkında şöyle bir benzetmede bulunurdu:
-bu adamlar bahçıvan köpeği gibidir. Nasıl ki bahçıvan köpeği elma ve benzeri meyveleri ne kendisi yer ne de yemek isteyenlere yedirir.
Havlar durursa işte bu tip cimri insanlarda bundan farksızdır,derdi.Yeri geldikçe Yunus’un (k.s) dörtlüğünü söylerdi:
“mal sahibi mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi,
Malda yalan mülkte yalan,
Var birazda sen oyalan.”